MUSTAFA ULUÇAY
Sevgili Cuma sohbeti müdavimi kardeşlerim, nasılsınız, iyimi siniz, iyi ve sağlıklı olmanızı Yüce Allah’tan diliyorum. İnanıyorum ki, bu girizgahımı garip bulup yadırgamamışınızdır. Ha, biraz dikkatinizi çekmiş ve tatlı bir tebessüm etmenize vesile olmuş olabilirim. Ama, inanın bunda bir art niyetim yok, bu samimiyetimin bir tezahürüdür. Müslümanlar birbirinin halini-hatırını sormalı ve bir derdi varsa ona da deva olmalı veya olmaya çalışmalı değil midir? Çünkü bu bir Müslüman kardeşlik şuuru ve görevidir. Sadece laf olsun diye bunlar söylenmez ve söylenmemelidir. Hele bir de bu sözlere muhatap olan kardeşimizin, eh iyiyim, iyi demek âdet olmuş bir kere, ne yapalım kabilinden bir karşılık vermesi de ne kadar yavan ve soğuk değil mi? Oysa bu iki Müslüman arasında selamla başlayan sohbet, aslında çok önemli hatırlatmalar yapar insana. Bunu öyle gereksiz ve çok basit görmemek lazım. Önce sana değer veren birisi olduğunu görüyorsun, halini-hatırını soruyor. Sana selam verip, senin için Allah’a hayır duada bulunuyor. İlgi ve alaka görüyorsun. Bu seni sevenlerin var olduğunu göstermektedir. O nedenle bu durumu asla hafife almamak gerekir. Onun için, böyle bir iltifatı sulandırmamak lazım. Ciddi, samimi ve dürüst olmalı, bu ilgi istismar edilmemelidir. Çünkü bu tür olsun ilgi ve iltifattan mahrum olanlar vardır. Mesela, dilini bilmediğin yabancı bir ülkedesin veya evinden ve yörenden uzak gurbet illerdesin, daha kötüsü evinde hasta yatağa mahkumsun, arayıp-soranın yok. Gözün kapıda bekliyorsun, bir gelen olur mu! Aziz kardeşlerim, keşke o dediğin kadarıyla kalsak! Daha üzücü olanlar var, dediğinizi duyar gibiyim. Diyorsunuz ki, öyle insanlar var, selam verirsin almaz ve bir de sana bön-bön bakar, sanki hakaret etmişsin. Kimisi, verdiğin selama “aleyküm selam” demez de, sağ ol der. Merhaba dersin, yine sağ ol der. İyi günler, hayırlı sabahlar dersin yine sağ ol der. Halini-hatırını sorarsın yine sağ ol der. Sanki, sadece bir sağ ol! Demek öğrenmiş, başka bir şey bilmiyor. Senin halini-hatırını sormaz, karşılığında o da sana güzel bir söz söylemez. Bu tip insanlar toplumda çok değiller. Bunlar, daha çok bir takım zengin, makam ve mevki sahipleriyle, bazı meslek erbabı kişiler arasında oluyor. Bu kişiler için bir takım mazeretler ortaya sürülse de, özel durumlar hariç, haklılık payı pek fazla yok. Neyse, bunun da bir hikmeti vardır deyip esas konuya gelmek istiyorum; çeşitli vesilelerle zaman-zaman halkı bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Ne yazık ki, ilgi ve katılımlar beklenenin çok altında oluyor. Dolayısıyla planlanan ve özlenen neticeye ulaşılamıyor. Gariptir, bu olumsuzlukların nedenleri de genellikle halka- vatandaşa çıkarılıyor. Bu, bence büyük bir yanlıştır. Aslında bunun nedenlerini yukarıda değindiğimiz noktalarda aranması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü, sosyal ilişkilerde uzak durduğun vatandaşı, herhangi böyle ciddi bir konuda yanında göremezsin. Sebebine gelince, bizim toplumumuzda kalbini kazanamadığın bir insanın, aklını etkileyemezsin. Elbette, akla, kulaktan gireceksin, ama gönül penceresi olan göz seni beğenecek ve kalpte bunu onaylayacak, ancak o zaman meramına nail olabilirsin. Mesela, dini muhtevalı yapılan toplantılarda genelde görürsünüz, ilgi ve katılım fazla olur. Burada da enteresan ve dikkat çeken bir nokta vardır. Onu görmek gerekir. Orada konuşan o kadar çok önemli değildir. Konuşulacak olan konunun dini muhtevalı olması önemlidir. Özellikle bu toplantılarda kandil geceleri, ilk sırayı alır. Bu tür toplantılara olan rağbet konunun kutsiyetiyle ilgilidir. İştirakte veya katılımda esas maksat sevap ve saygıdır. Bilinçlenme amacıyla bir fikir sahibi olma, düşünceye kapı açma değildir. Katılanların içinde belki böyle bir arayışta olanlar vardır, ama azınlıktadırlar. Genelde amaç sevap kazanmaktır. Çünkü, Kur’an-ın okunduğu, Hz. Peygamber aleyhisselamın zikredildiği bir toplum manevi bir atmosferi oluşturuyor. Orada dini sözler söylenir, dualar edilir ve Peygamberimize salatü selamlar yollanır. Dolayısıyla o manevi hava teneffüs edilmeli, o ortam hayırlara vesile olur ve ecri de çoktur! Şimdi, bunun neresinde bir kötülük var, ne diye eleştiriyorsun diyenler çıkabilir. Evet, bir kötülük yok, ama yeni bilgilerle bir bilinçlenme de yok, sadece ifade ettiğim amaç uğruna oluşan bir birliktelik bu. Oysa, İslam toplumunun içinde bulunduğu sorunları ve çözüm bekleyen problemleri olduğu halde, böyle mi olması lazım? O sorunlarda konuşuluyor ve o problemleri de çözümlenmeye çalışılıyor deniyorsa eğer, bu kutlu doğum haftasında toplantılara katılanlara sorunuz. İslam âlemi içinde bulunduğu durumdan kurtulma uğruna nasıl bir reçete hazırlanmış ve uygulanmasına ne zaman, nerde ve nasıl başlanacak? Yoksa, her zaman olduğu gibi, benim çocuğum bina okur döner-döner yine okur halimize deva mı?.. Herkese esenlikler dileğiyle hoşça kalınız efendim.
Yorum yazarak YeniSöke Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan YeniSöke Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler YeniSöke Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı YeniSöke Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak YeniSöke Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan YeniSöke Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler YeniSöke Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı YeniSöke Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.