Cuma gününden devam
-Neredeyiz biz, neler oldu? Ben hiçbir şey hatırlamıyorum.
-Al benden de o kadar. Ben de hiçbir şey hatırlamıyorum.
Elim karıncalanıyordu. Elimi yavaşça yerden kaldırdım ve beni bu kadar huylandıran şeye baktım. Bu bir böcekti, ne tuhaftır ki o da bana bakıyordu. Ben saygıdeğer böcekle bakışmaya devam ederken Berzah tekrar konuştu.
-Ha, şimdi hatırladım. Biz seninle en son kitaba bakıp o kelimeyi söylüyorduk. Ne olduysa ondan sonra oldu. Ve… Ben böceğin burada olduğunu yeni kavramış gibi çığlığı bastım. Berzah’ın cümlesi ağzına tıkılmıştı;
-Ne oldu, ne oldu?
O bu soruları sıralarken oturduğum yerden çekirge gibi zıplayarak kalktım ve olduğum yere dikildim. Bir yandan da iğrenir bir ifadeyle yerdeki böceğe bakıyordum. O esnada Berzah büyük bir kahkaha patlattı. Gülerken bir yandan da kesik kesik konuşmaya çalışıyordu. Parmağını böceğe doğrulttu, gözlerini de böceğe çevirdi :
_ Asena sana inanamıyorum. Küçücük ve kimseye zararı olmayan bir böcekten mi korktun?
_ Hayır, korkmak değil, sadece hoşlanmıyorum.
Yalan, bal gibi de korkuyordum işte... Bunu onun bilmesine gerek yoktu değil mi?
_ Sen beni bırak da burası neresi ve buradan nasıl kurtulacağız onu düşün. Bu bizim işimize daha çok yarar, öyle değil mi?
_ Haklısın... Benim kafam da en az seninki kadar bilinmezliklerle dolu ve ne yapacağımız konusunda kum tanesi kadar bir fikrim yok!
Düşündü... Sonra sözlerine devam etti:
-Asena bence kalkalım ve keşif yapalım. Mutlaka geri dönüş için bir yol olmalı!
Bakışlarımı yerde duran ve her şeyin sorumlusu olan kitaba çevirdim.
_ Belki de buraya nasıl geldiysek o şekilde gidebiliriz.
Seri hareketlerle kitaba adımladım ve onu elime aldım. Hızlı hızlı sayfalarını çevirdim, son sayfalara geldim. Burada iki tane resim vardı, bu sayfaları kendi dünyamızdayken görmediğimi fark ettim. Ne yani buraya geldiğimizde kendiliğinden mi açılmıştı bu sayfalar? Sayfaların böyle olması elbette Berzah’ın da dikkatinden kaçmamıştı. Kitabın kapağını kapattığımda bir oyuk gördüm. Bu oyuğun şekli bana çok tanıdık geldi. Bu, bu benim kolyemin şekliydi! Kitabı yerine bıraktım ve ellerim direkt boynumu buldu. Bir hışımla kolyemi çıkardım ve kolyemi o oyuğa yerleştirdim. Aniden çıkan güçlü ışıkla gözlerimi kapattım, yüzümü ellerimle perde gibi gölgeledim. Kitap elimden düşmüştü. Bir süre sonra ışık geçti ve Berzah eğilip kitabı aldı. Kolyemi çıkarmaya çalışıyordu, kolyem sanki takılı kalmış gibi çıkmıyor, inat ediyordu. Ben de çıkarmak için uğraştım, ama ne çare? Değil çıkarmak milim dahi oynatamamıştım. Bu beni biraz üzse de o an daha büyük dertlerimin olduğunu düşündüm, üzülmeyi sonraya bıraktım. Yerden çantamı aldım, büyük ağaçların olduğu yere doğru ilerledim.
Arkadaşım da adım adım arkamdan geliyordu. Her ihtimale karşı yerden bir taş aldım, ormanın içine doğru ilerlemeye devam ettim. Berzah biraz geride kalmıştı. Ne yaptığını anlamak için biraz arkaya baktığımda ağaçların diplerine çubuk dikiyordu. Sanırım geri döneceğimiz zaman yolu bulmakta güçlük çekmeyelim diye bunu yapıyordu. Övünmek gibi olmasın, arkadaşım da en az benim kadar zekiydi. Daha ilerlediğimizde olduğumuz yere güneş ışığı vurmadığını fark ettim. Korkmamak için beynime sürekli komut veriyordum. Kalbim korkudan hızlı çarpıyordu. Kendi etrafımda döndüm ve nerede olduğumuzu inceledim. Dönerken uzakta, çalılıkların arasında bir şey dikkatimi çekti. Bu bir çift siyah bir gözdü. Korkudan geri geri adımladım ve arkamda kazık gibi duran arkadaşıma çarptım. Şiddetli çarpmama rağmen Berzah hiçbir tepki vermemişti. Ona doğru döndüğümde bir yere bakıp kaldığını fark ettim. Onun baktığı yere bakışlarımı çevirdiğimde bir çift mavi göz gördüm. Biraz sonra bir hareketlilik oldu ve çalıların arkasındaki insanlar ortaya çıktı. Biz iki çift göz görmüştük ama üç kişi daha vardı. Yavaş adımlarla bize yaklaşıp etrafımızda çember oluşturmuşlardı. Ellerinde tuttukları uzun ve ucu sivri mızraklarla, büyüttükleri gözleriyle ve garip bakışlarıyla çok korkunç duruyorlardı. Tüylerim diken diken olmuştu. Berzah’a bir şey olmaması için kendimi ona siper ettim ve o şekilde kaderimin gerçekleşmesini bekledim. Bir tanesi elindeki mızrağı bize sallayarak soru sordu:
_Siz kimsiniz, ne arıyorsunuz burada?
O an, çok şaşırdım. Bu adamlar farklı bir dil konuşuyordu... Biz, garip bir şekilde bu dili anlıyorduk.
_ Buraya nasıl geldiğimizi bilmiyoruz. İnanmayacaksınız, gözümüzü açtığımızda buradaydık.
Siyah gözlü, diğerlerinden daha kalıplı olan adam kaşını alay eder gibi kaldırdı. Al işte adam bize inanmamıştı , iyi mi? Arkadaşım beni destekler nitelikte konuştu: Devamı var...
Yorum yazarak YeniSöke Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan YeniSöke Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler YeniSöke Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı YeniSöke Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak YeniSöke Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan YeniSöke Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler YeniSöke Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı YeniSöke Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.