Hz. Muhammed Aleyhisselâma Kur’an-ın kitap olarak indiğini kabul etmeyen ve hitap olarak indiğini iddia edenler, Kur’an-da geçen Kitap kelimesini bile Hitaba çevirenlerdir. Bunlar, akleden kalpten, eleştirel akıldan, rivayetlere karşı bir tavır belirlediklerini söyleyenlerdir. Aklın çalıştırılmasını, işletilmesini, rivayetle gelen haberlerin eleştiriye açık olduğunu, fikir ve düşüncelerin zinde tutulması gerektiğini ifade ediyorlar. Belgesiz, delilsiz iddiaların, ilkesiz beyanların ve sabitesi olmayan kural ve kavramların bir önemi yok diyorlar; doğru da diyorlar ve aynen katılıyoruz. Amma velâkin, bu söylediklerinin arkasında durmalarının da gerektiğini bilmeleri lâzımdır. Rasulûllaha 114 sure ve bu sureleri ihtiva eden 6236 ayetten müteşekkil Kur’an adında bir kitap Allah’ın indinden iniyor ve Cebrail aleyhisselâm vasıtasıyla Rasulün eline ulaşıyor. Bu kitabın içindekiler, Allah’ın değişmez, eskimez, yürürlükten kalkmaz ayetleridir. Çünkü bunlar pratik hayatın içinde yar alan hâl ve hareketlerdir. Bütün insanlığın uyup-uygulamasına yönelik evrensel kanunlardır. Dolayısıyla bu kitap (Kur’an), şu tarihte inmeye başladı ve şu tarihte tamamlandı diye bir kayıtla-kayıtlı değil. Başı, ortası, sonu olmadığı için, mekân, zaman ve hareketle Yüce Allah’ın ilmi, iradesi ve hakimiyeti altındadır. Bu nedenle bir zamana, bir mekâna ve bir topluma ait değil, bütün zamanları, mekânları ve toplumları kapsamakta ve Rabbimizin sistemleştirip taktir ettiği son saate kotlanmıştır. İşte, Kur’an-a bu gözle bakmalı, bu akılla anlamaya çalışmalı ve bu inançla Kur’an-a sarılmalıyız. Ancak, Kur’an’a böyle bir bütüncül bakış açısıyla yaklaşılmak yerine, parçacı bir zihniyetle yaklaşılmış ve Kur’an-ın esas anlaşılması gereken noktasından uzaklaşılmıştır. Evrensellik savunması yapanlar bile, önce yöreselliği esas almış ve buradan evrene bir açılım anlayışı oluşturmaya çalışmıştır. Yöresellik anlayışına takılıp kalan tarihselcilerde bu dönence içinden çıkamamışlar. Kur’an-ı, tarihe (geçmişe) hapsedip bırakmışlar. Bunların dışında Kur’an-a kirli dillerini uzatıp, pis emellerine ulaşmak isteyenler, bu hususta konumuzun dışındadırlar. Arayış içinde olanlara, bir takım noktalarda tereddüdü bulunanlara gelince, eğer ciddi ve samimi iseler, Allah onlara yardım eder, çalışma ve çabaları sonucunda aradığını bulur ve tereddütleri zail olur. Çünkü, Allah doğru kullarının yardımcısıdır.
Rasulullah’a, Allah’ın indinden nazil olup inen ve Melek Cebrail Aleyhisselam vasıtası ile eline ulaştırılan Kur’an-ı Kerim bir öğreti kitabıdır. Rasulûllah bu kitabı aldığından itibaren diliyle, hâliyle ve bizzat fiilleriyle insanlara tebliğ etti, duyurdu, gösterdi ve bir hakkın görevini yaptıktan sonra, vefatına çok yakın bir zamanda eşi Hafsa Validemize verip korumasını tembih edip bırakmıştır. Kur’an-ın aslı-esası, orijinal metni Hz. Hafsa Hatun’un evinde sandıkta kilit altında olduğu rivayet edilmektedir. Durum bu merkezde iken, Hz. Ebubekir Halife seçiliyor, bir zaman sonra Hz. Ömer’in teşvikiyle Halife nezdinde bir karar alınıyor, halkın elinde Kur’an’la ilgili yazılı nüshalar toplatılacak, Mescidin önünde bir masanın başında Hz. Usame görevlendiriliyor, Halifenin emriyle halka ilân ediliyor, kimin elinde bir Kur’an nüshası varsa getirip Usame’ye teslim etsin. Bazı rivayetlere göre herkes teslim ediyor, bazılarına göre teslim etmeyenler de oluyor. Yine rivayetlere göre bu teslim edilenlerin içinden bir Kur’an-Mushaf olarak tasnif ediliyor ve diğerleri yakılıp, imha ediliyor. Burada gariptir rivayetlere göre tasnif edilen Kur’an nüshalarından Mushaf, nasıl bir kıstas kullanılarak tasnif edilmiştir belirtilmiyor. Hz. Hafsa’nın evinde sandıkta kilitli olan Kur’an-ın oraya getirilip-getirilmediğinden bahsedilmiyor. Rivayetlerde böyle bir kayıt yok. Usame’nin oluşturduğu o nüsha Kur’an-Mushaf, Hz. Ebubekir’e teslim ediliyor. Hz. Ebubekir bunu nerede ve nasıl muhafaza ediyor belli değil, herhangi bir bilgi yok, rivayet kervanı bu noktayı atlamış! Bu durum Hz. Osman zamanına kadar geliyor. Hz. Osman zamanın da bir daha Usame’ye ayni şekilde bir görev veriliyor. Yine Kur’an nüshaları toplanıyor, fazlalıklar yakılıp imha ediliyor. Ancak bu icraatın sonunda, daha önceki tasnif edilen Mushaf mı esas kabul edilip kalıyor, yoksa yeni bir Mushaf mı tasnif ediliyor belli değil. Sonra bütün bunların ve bu yapılan çalışma ve icraatların hiç biriyle ilgili bir kayıt yok. Bir belge, bir delil yok, Usame’nin dışında başka kişilerden ve bu çalışmalarla ilgili üst-kurul, alt-kurul diye hiçbir isim zikredilmiyor. Ama birçok dudaktan kulağa rivayetler manzumesinden derlenmiş muazzam bir muktesebat var. Bunların üzerinde birçok âlim-ulemanın görüşleri, düşünceleri ve çeşit çeşit yorumlar var.
İfade etmeye çalıştığım hayat kitabımız, hidayet rehberimiz ve meselelerimiz için başvuru kaynağımız ve kılavuzumuz Kur’an-ı Mübin Hz. Hafsa Validemizin evinde sandıkta kilitli mi kaldı-gitti mi bilinmiyor. Ondan neden haber yok, bu işin uzmanları, gayretli ve bu konuda sebatkâr çaba gösteren çalışanları buna el uzatmalıdır. Öyle, oturduğu yerde masa başında yazıp, çizip ahkâm kesmeyi bıraksınlar. Gerçek âlim ve ulemayı tarif ederken meşhur beyin cerrahı uzmanımız Sayın İsmail Hakkı Aydın şöyle diyor: “Bu insanlara, İslâm’ın ahret dini olmaktan ziyade bu dünyanın dini olduğunu öğretin, çünkü Kur’an-ı Kerim bu dünyanın kitabıdır, öteki dünyanın değil.” Geçmişi kutsayıp, onların üzerinden kendisine bir yaşam dünyası kuranlar için “ Dünya yan gelip yatma yeri değildir. Kur’an tatilden ve emeklilikten hiç söz etmez. Bilimsel icatlar ve keşifler; şüphe, merak, hayal, ısrar ve inatla ter dökmekle mümkündür.” diyor. Eleştirel aklın çalışma sahasında etkin olmasının en önemli hareket noktası nedir? Şüphedir diyor ve ekliyor. Şüphe; bilim, teknoloji ve hakikatin meşalesidir. Hiçbir düşünce, felsefe laboratuvarlarından geçmeden, matematize olmadan, bilim haline gelemez. Evet, kolayda süflilik, zorda ulvilik vardır.” Tarikata girip birinin eteğine (mürşide) tutunup kurtulacağını sananlar hayal dünyasında yaşayanlardır. Başkalarının çalışmalarının arkasına saklananlar veya bu tür çalışmaları bayraklaştıranlar, kendilerini aldatmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Kur’an-ı Kerimle ilgili İslâm Âleminin hâli-pür melâli ortada, özden, esasından, inzal olduğu ilk şeklinden bir çalışma var mı? Hani, Kur’an-ın Hz. Hafsa Validemize verilen nüshası nerde? Hadi onu geçelim, noktasız, harekesiz, secaventsiz ve ayetlere ayrılmamış 15 şekil olarak ifade edilen Kur’an’ın aslı kaç ulemanın elinde varda, onun üzerinden çalışma yapıyor? Kur’an-ı noktalayıp, harekelemeyi başlatan Yusuf Essakafi Haccac’ı Zalim çalışması değil mi ellerindeki Mushaflar? Kendilerince, bu Kur’an nüshaları olan Mushaflar üzerinde edebiyat yaparak, İslâm’a hizmet ettiklerini ve insanları da bu şekilde bilgilendirdiklerini iddia edenler artık uyanmalıdırlar. Kur’an-ı anlamakta yeni bir çağın başlatıcıları olma yoluna girmelidirler. LEBİD
Yorum yazarak YeniSöke Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan YeniSöke Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler YeniSöke Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı YeniSöke Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak YeniSöke Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan YeniSöke Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler YeniSöke Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı YeniSöke Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.