Dünden devam
İcazet törenini ve Hızır Koca’nın Balat’tan ayrılışını anlatarak üzüntülerimi tazelemek istemiyorum. Vakıf yönetimi kısa sürede yeni müderris buldular. Yeni hoca derslere başlar başlamaz ben iki derede bir tepede kaldım. Bir türlü karar veremiyor, yine eskiden olduğu gibi derslere, mütalaalara katılıyor ve fırsat buldukça da kır bayır dolaşıyordum. Bir gün Kırıkiçi denilen kışlağa yolum düştü. Bizim oralardan gelmiş bulunan Yörük obaları ile tanıştım. Yazları Kayı Yaylağı’na göçerlermiş. Konas Dağı’nın yamacındaki yurtlarında yaylarlarmış. Bizim o tarafları, Yatağan’ı sordum... Yörüklerle bizim demircilerin arası çok iyiymiş. Hele bir çan ustası varmış ki... Öyle diyor oba beyi olan Sarı Tursun amca. Koyun veya davar yaylıma sardığı zaman o değişik ton ve tınılardaki çanların sesi, değme müzik aletinden neşet etmezmiş. Bir gece beni koyun yaymaya götürdüler. Otlamaya çıkan koyunların, kuzuların boyunlarındaki çanlar yamaçlarda o kadar hoş bir melodi oluşturuyor ki dinlemekle doyulmaz.
O gece orada karar verdim, memleketim Yatağan’a döneceğim. Medresede ders bulursam medreseye devam ederim. Bulamazsam üç beş koyun alıp çobanlığa başlayacağım. Kefe’den Büyük Yayla’ya, Ayaz Señiri’ne, oradan da olmazsa Söğüt Düzü’ne, Erikli Yayla, daha da olmazsa Kavak içine göçerim.
Gün doğup da koyunları ağıla kapadıktan sonra Tursun amca ve diğer çobanlarla vedalaştım. Yolda yine ben ikircikler içindeyim. “Çobanlık yapacaktın da ta buralara niye geldin, niye bu kadar zaman mürekkep yaladın, rahlelerde dirsek çürüttün?” diye kendi kendime söyleniyorum. Gönlüm çobanlıktan yana ağır basıyor. En sonunda “Bir deneyeyim, yapamazsam bırakırım; sırtımda yumurta küfesi yok ya...” diyerek düşünce savaşlarını bıraktım.
***
Turan, yeni adıyla Doğan, gözlüğünü çıkarıp, çıktıların üzerine bıraktı. Kendi toprağını, ailesini, mahallesini özlediğini hissetti. Yatağanlı Turgut Çelebi saydı kendini. Kalkıp memlekete gitmeyi ne kadar da içten istiyordu. Artık tanınma korkusu ile gizlenmeler son bulsun istedi. Bunu kendisine bir başkasının sağlayacağı yoktu. Bizzat kendi çözmeliydi bu sorunu. Halim’in peşinde olan birisi varmış. Kendisinin adı artık anılmaz olmuştu. Galiba unutuldu.
Oturduğu sandalyeden kalktı. Ağrıyan sırtını rahatlatmak için ellerini beline koyup geriye doğru esnedi. Biraz bekledi, ağrı hafifleyince doğruldu. Bunu üç beş kez yaptı. Rahatlamıştı. Gidip kapı sövelerine ellerini yaslayıp ileri doğru büküldü, bekledi; omuzlar rahatlayınca doğruldu. Aynı hareketi duvara dayanarak yaptı. Bu arada bir yandan fiziksel rahatlama ile birlikte beyninin de açılmakta olduğunu hissetti. Biraz daha aydınlık düşünmeye başladı. Adeta çoğu zaman girdiği tünel çıkmazından kurtulmuş gibi oldu.
Devam edecek...
Yorum yazarak YeniSöke Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan YeniSöke Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler YeniSöke Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı YeniSöke Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak YeniSöke Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan YeniSöke Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler YeniSöke Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı YeniSöke Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.